Size geç keşfettiğim ama hayranı olduğum bir yönetmen ve yapıtlarından bahsetmek istiyorum biraz.Vakitsizlikten paylaşımlarımıza ara vermek zorunda kalmıştım.Ve işte keşfetmemiş, henüz filmlerini izlememiş olanlar varsa mutlaka önermek istediğim ,sizinlerinde izlemenizi ısrarla tavsiye ettiğim bir kaç filmden bahsedeceğiz.
Önce iranlı yönetmen Majid Majidi hakkında bilgi vermek gerekirse;İranlı orta sınıf bir ailede Tahran'da doğdu ve büyüdü. 14 yaşında amatör tiyatro gruplarında oyunculuğa başladı. Daha sonra Tahran'da Dramatik Sanatlar Enstitüsü'nde eğitim gördü.1998 yılında Majidi, En İyi Yabancı Film dalında Cennetin Çocukları adlı filmi yönetti ve Akademi Ödülü'ne aday gösterildi. Cennetin Çocukları filmi Akademi Ödülüne aday olan tek İran filmidir.
Majid Majid'i kendine özgü inanılmaz etkileyici bir tarza sahip, öncelikle fazlaca insancıl ve naif bir üslubu ve seyirciyi izlerken tam kalbinden fethedecek ince detaycı bir teknik bakış açsısı geliştirmiş olması başarı unsurlarından sadece bir tanesi diyebilirim.
Filmlerini izlerken kendinizi öylesine kaptırıyor, filmlerdeki kahramanları öylesine benimsiyorsunuzki onlarla beraber üzülüp yine onlarla birlikte seviniyorsunuz. Sadece bir çift spor ayakkabı üzerine film yaparak sizi duygu seline sürükleyen bir yönetmenden bahsediyorum.Sözü epeyce uzattım farkındayım fakat sanırım filmlerinden birkaçını izledikten sonra neden bu kadar övgüye layık bulduğumu anlayacaksınız...
Cennetin Çocukları; Masalsı ama bir okadar gerçekçi büyüleyici bir serüven.Fakir bir ailenin çocukları olan Ali ve Zehra'nın öyküsü sizi derinden etkileyecek!Bir gün küçük kızkardeşinin ayakkabılarını tamire götüren Ali ayakkabıları bir talihsizlik sonucu kaybeder.Ve kendi eski lastik ayakkabılarını kızkardeşiyle ortak kullanmaya başlar. Bu durumu babalarına anlatamazlar çünkü, babalarının yeni bir çift ayakkabı alacak parası yoktur.İşte bu iki küçüğün yüreklere dokunan, sihirli hikayesi burada başlamaktadır.....
Baran; 17 yaşındaki Latif Tahranda bir inşaatta amelelik yapar.Aynı inşaatta Kaçak çalışan Afganlı işçilerden biri sakatlanır ve yerine çocuğu (oğlu?) çalışmaya başlar.Bu yeni başlayan genç istemeden Latif'in işini elinden almış olur.Böylece büyük bir aşk doğar nasılmı:) izleyin:)....
Cennetin Rengi; Küçük tatlı Muhammed Tahran'da bir körle okulunda yatılı eğitim almaktadır .Doğuştan kör olması sebebiyle dış dünyayı işiterek ve dokunarak tanımaya ,anlamaya çalışır.Yaz tatilinde babası onu köye götürmek için almaya gelir.Fakat annesi ölen küçüğün babası yeni evlilik planları yapmaktadır.Muhammed'in bu evlilikle ilgili engel teşkil ettiğini düşündüğünden çocuktan kurtulmaya çalışır.Yaşlı tatlı bir nine ve iki küçük kız kardeşiye yaz tatilini geçiren Muhammed'in hikayesine bayılacaksınız....
Serçelerin Şarkısı; Deve kuşu çiftliğinde çalışmakta iken bir deve kuşunun kaçması ile işsiz kalan Kerim'İn ,işitemeyen kızına yeni bir işitme cihazı almak için çabalmasını anlatan inanılmaz insani bezelerle donatılmış hikayesini anlatıyor.
Umarım film paylaşımlarım size kılavuz olabilir.Keyifli seyirler diliyorum dostlar...
Sevgileer.....
Duygu.....
image and the city
21 Şubat 2012 Salı
16 Ağustos 2011 Salı
Film Tavsiyeleri
Sizlere son zamanlarda izlediğim filmlerden bahsetmek istiyorum.İlk filmimiz; Çınar Ağacı; Tam bir aile filmi. 4 çocuk, torunlar ve huysuz ama bir o kadar sevimli anneleriyle olan ilişkilerini konu alan film , aile değerlerinin ne kadar önemli olduğunu o kadar güzel vurguluyor ki, kesinlikle izlemenizi öneriyorum. 2010 yapımı Çınar Ağacı, oldukça başarılı bir oyuncu kadrosuna sahip, özellikle küçük oyuncunun performansına ve şirinliğine bayılacaksınız.
Zoraki Kral; 2010 yapımı, 4 dalda Oscar almış olan bu filmi , anımsarsanız Cumhurbaşkanımızda methetmişti bir süre önce ...Dönem filmi olarak oldukça başarılı bir yapım olmasının yanısıra, kurgu ve oyunculuklarda göz dolduruyor doğrusu...Özellikle Colin Firth'in oyunculuğu takdire şayan. Filmin psikolojik açıdanda çok iyi irdelenmiş olduğu kanısındayım.İnsanların korkularının üzerine gitmesi gerektiği, statüsü ve sınıfı her ne olursa olsun, hepimizin korku yada kusurlarının olabileceğinin ve hiç ummadığınız birinin desteğiyle bunları yenebileceğinizi bu hikayeyi izlerken tekrar hatırlıyorsunuz. Bunların yanısıra bütün genel geçer kurallar bir yana ,dostluk, samimmiyet ve güvenin herşeyin hakkından geldiği gerçeğini anlatan izlenilesi bir yapım.Mutlaka izleyin, pişman olmayacaksınız...
Mary and Max ;İşte dostluk üzerine, sevimli , naif, sıcacık bir film.Animasyon olduğuna bakmayın, sizi güldürebildiği gibi, iki damla gözyaşı akıtmanızıda başarıyor.Bu filmi izledikten sonra, hemen en yakın arkadaşınıza mektup yazmak isteyeceksiniz ..44 yaşında obez bir adamla, 8 yaşında küçük bir kız arkadaş olabilirmi? Ortak noktaları ne olabilirki? 'Yalnızlık'...
Bu filmi seveceğinizi umuyorum...Mutlaka izleyin...
Bu filmi seveceğinizi umuyorum...Mutlaka izleyin...
Filmden bir replik;Seni affediyorum; çünkü; sen kusursuz değilsin....(Bu replik filmi izledikten sonra çok anlamlı gelecek emin olun...)
Kişisel not: Filmi early grey eşliğinde ekmek arası çikolata yiyerek izlemeyi unutmayın;)...
İncir Reçeli, Melankoli ve aaaşk dolu bir film izlemek istiyorum diyenler için, İncir reçelini öneriyorum. Oyuncuların natürel oyunculukları filme ayrı bir tat vermiş zannımca .Her ne kadar kurguda ufak tefek hatalar olsa ve sonu biraz fazla arabesk bitiyor olsa bile izlemeye değer bir film. Aşkın kıymetini bu denli vurguluyor olması bile filmi izlenebilir kılmıyormu zaten....Fakat baştan uyarıyorum, biraz benim gibi (eşimin tabiriyle:) 'sulu zırtlak' biriyseniz ; kağıt mendillerinizi aman ha yanınızdan eksik etmeyin:)....
2010 yılının ses getirmiş filmlerinden, Kaybedenler Kulubü; Yiğit Özşener ve Nejat işler'in harika oyunculuğuyla gerçekten başarılı bir türk yapımına imza atılmış.Filmde yalnızlık, cinsellik gibi konular bir yandan ti ye alınırken, öte yandan derin felsefi yaklaşımlarla iç burkan dialoglara yer verilmiş.Aslında hayat tercihlerimizden ibaret, yalnız olmakta ,kaybeden olmakta bir tercih olabilir. Öncelikler, tercihler, seçimler, aşk, cinsellik gibi konuların etkileyici ve sürükleyici bir biçimde işlendiği gayet tadında, gayet başarılı bir film olmuş. Eğer izlemediyseniz;' mutlaka izlenmeli' listenize almanızı öneriyorum.
Film tavsiyelerimizin sonuna geldik.İzlediğim filmlerin içinde memnun kalmadığım yok diyebilirim.Hepsini gönül rahatlığıyla öneriyorum. Umarım izlenimlerim bir fikir ,bir renk katabilmiştir sizlere.
Sevgiler...
Ps:Bazı arkadaşlarıma yorum bırakmak istediğimde yorum panelinde sorun yaşıyorum.Nolur bana geri dönüş yapmadı diye kırılmayın.Aksine heyecanla yeni bir blog tanımak,yada güzel bir paylaşıma yorumda bulunmak için geri dönüyorum.Ayrıca beni ekleyen arkadaşlarımı eklemek için geri döndüğümde bazen sayfa bağlantıları eklenmemiş oluyor ve ben onları ekleyemiyorum.Sanırım bu durum yüzünden bloguma gelen ve sonra kırılıp beni izlemeyi bırakanlar oluyor.Ama söylemek isterimki, bu benim kasıtlı yaptığım bir şey değil inanın.Bu durum hakkında yapabileceğim bir şey varmı acaba?Bir fikri olan beri gelsin lütfen!....
11 Şubat 2011 Cuma
Film İzlenimleri
Son zamanlarda izlediğim filmler hakkında bir kaç yorum paylaşmak istiyorum.İzlemeyenlere ön fikir olabilir diye düşünüyorum.
İnception (Başlangıç):Başrolünde Leonardo DiCaprio'nun oynadığı film aksiyon ve bilimkurgu severlerin kaçırmaması gereken son yılların kaliteli filmlerinden birtanesi diye düşünüyorum.
İnception (Başlangıç):Başrolünde Leonardo DiCaprio'nun oynadığı film aksiyon ve bilimkurgu severlerin kaçırmaması gereken son yılların kaliteli filmlerinden birtanesi diye düşünüyorum.
İzleyiciyi ekrana bağlayan bir akışı, aynı zamanda dramatik düşündürücü ve gizemli içeriğiyle benden tam not alan film,bir dönem Matrix'i severek izleyenlerin ilgisini mutlaka çekecektir.
Konusu hakkında bir kaç ipucu vermek gerekirse; Rüyalar reel yaşamı etkileyebilir yada tamamen değiştirebilirmi? İşte filmdeki başrol oyuncumuz Cobb(leonardo di Caprio) insanların rüyaları aracılığıyla zihnine giren ve fikirlerini çalan bir hırsızdır.Fakat bu iş yüzünden hayatı altüst olmuştur.Son bir görevi vardır ;rüyada fikir çalmak yerine hiç denenmeyen fikir yerleştirme projesi eğer bunu başarabilirse herşey farklı olabilir...
Aşk Sarhoşu(Love and other Drugs):Romantik komedi ve aynı zamanda dramatik sahneleriyle hoş ve izlenmeye değer bir film olduğunu düşünüyorum.En azından kişisel olarak zaman geçirmek için sıkılmadan izleyebildiğim bir film oldu.Filmdeki cesur sahneler epey konuşulsada erotizmden daha ziyade romantizmin ön planda olduğunu eklemeliyim.
Kısaca konusu:Jamie hiç aşık olmamış, son derece çapkın,yeni işinde başarılı olmaya çalışarak ailesine kendisini ispatlamaya çalışan genç bir adamdır. Hayatı aşktan yoksun günübirlik ilişkiler üzerine kuruludur.Birgün Maggie'le tanışır ve herşey değişir, aşk belkide daha fazlası onu beklemektedir.
Gelinler Savaşı(Bride Wars):Anne Hattaway ve Kate Hudson'ın başrollerini paylaştığı filmi vasatın altında buldum desem :( Dostluk konusu işlenmek istenmiş ama zayıf kalmış diyebilirim.Acımasızlk etmezsem zaman geçirmek için izlenebilir cinsten ama izlenmemesi kayıp olmaz.
Konusu:İki yakın arkadaş Liv ve Emma aynı gün evlenme teklifi alır.Ve ikisinide çocukluk hayali, plazada bir haziran günü evlenmektir.işte işler tamda burda karışır ve savaş başlar...
Prensesin uykusu:Bir Çağan ırmak yapımı olan filmi masalsı ve sevimli buldum diyebilirim.Evet bu film için başka tanımlayıcı bir cümle gelmiyor aklıma sevimli ve naif:)Belkide o izlenimi Çağlar Çorumlu'nun oynadığı sevimli karakter vermiş olabilir.İzlenilebilir bir film olmuş, çok başarılı diyemem belki ama Türkiye'de yeni yeni çekilmeye başlanan romantik film furyasının önünü kesmemek adına izlenilebilir diyelim:)
Konusu:Küçük bir kız uykuya dalar ve bütün olaylar bu durum üzerinden gelişir.Açıklamada gizemli oldu dimi:)
Sevgiler....
5 Mayıs 2010 Çarşamba
Vintage Koltuklarımın Öncesi Ve Sonrası
Sonunda koltuklarıma kavuştum ve sizlere büyük değişimi sunuyorum.Önceki hallerini çok detaylı çekemedim ama üçlü koltukta tıpkı tekli gibi görünüyordu tahmin edersiniz.Antikacılardan aldığım bu koltuklara yeni bir imaj kazandırdığım için çok mutluyum doğrusu.O eski hallerinden eser yok şimdi:) hatta fazlasıyla iddialı oldular.
Eh popart döşemelik arayışıma sizlerde şahit ve yardımcı oldunuz.Sizinde emeğiniz var bu cicilerde:) Ben bayıldım koltuklarıma, şimdi siz söyleyin bakalım nasıl olmuşlar, beğendiniz mi?
Evimin önceki dekorasyonu bir hayli minimalist bir tarzı yansıtıyordu ve tam olarak beni ifade ettiğini düşünmüyordum.Baştan dekore etmek istediğimi ve vintage bir stil edinmek istediğimi paylaşmıştım daha önce.Bundan sonraki her adımı yine burdan sizlerle paylaşacağım.Beraber eski mobilyalara yeni bir soluk getireceğiz.Oldukça zahmetli ve uzun bir süreç beni bekliyor.Hadi bakalım kolay gelsin..
Sevgiler ve Öpücükler....
Etiketler:
antika,
ev dekorasyonu,
popart,
tasarım,
vintage
20 Nisan 2010 Salı
Kayıp Gül (Serdar Özkan)
Uluslararası bestseller'e girerek dünya çapında bir başarıya imza atmış türk roman yazarı Serdar Özkan'ın Kayıp Gül adlı romanını elinize alır almaz bir çırpıda bitirebileceğinizi temin ederim. Kayıp gülü aramaya başlarken kendi içinize doğru bir yolculuğa çıkıyorsunuz. Masal tadında, bilgece öğütler barındıran roman, zaman zaman
içinizi burkanken,kimi zaman dudaklarınıza bir tebessüm hediye ediyor. Gerçeklikle hayalleri romanında ustaca harmanlayan yazar, öyküsünde okuyucuya romantik ve ruhani bir dünyanın kapılarını aralıyor.
içinizi burkanken,kimi zaman dudaklarınıza bir tebessüm hediye ediyor. Gerçeklikle hayalleri romanında ustaca harmanlayan yazar, öyküsünde okuyucuya romantik ve ruhani bir dünyanın kapılarını aralıyor.
Hernekadar öykünün sonunu tahmin edebiliyor olsanızda tatlı sonu okumaktan kendinizi alıkoyamıyorsunuz.
Küçük Prens misali büyüklere masallar tadında yazılmış bu romanı okumaktan keyif alabileceğinizi umuyorum.
Sevgiler....
19 Nisan 2010 Pazartesi
Farklı Döşemelik Kumaşlar Vol 2
Hayır bunlar birer tablo değil, üç boyutlu baskı çalışılmış döşemelik kumaşlar. Kumaşlarımı almaya gittiğimde yeni gelen bu çalışmaları fotoğraflayıp,dekorasyonseverlerle paylaşmasam olmazdı. Özellikle oturma odalarında huzurlu ve sakin ortamlar yaratmak için bu orman temalı,doğa renklerinin ön planda olduğu kumaşlar çok işinize yarayabilir.Bu yazımdada bahsettiğim farklı zevklere hitap eden Ketenci değişik arayışlarınıza cevap olabilir.
Şahsen ben oturma odamda böyle bir konsept yaratmaya niyetlenmiş durumdayım.Sizler ne düşünüyorsunuz, evinizde bu tarz bir doğa ambiyansı oluşturmayı tercih edermiydiniz acaba?
17 Nisan 2010 Cumartesi
Kadınlar Pembeyi Erkekler Maviyi Sever. Peki Ama Neden?
Bu konu hakkında hiç düşündünüzmü bilmiyorum ama düşünmediysenizde zararı yok. Çünkü; bilim adamları sizler içinde düşünmüş ve araştırmış.
Araştırmalara göre; insanoğlunun bu renklere olan sempatisi tamamen içgüdüselmiş. Yani bir nevi ilkel dönem takıntısıda diyebiliriz:)
Şöyleki; İlk çağlarda kadınların öncelikli görevleri; meyve topalamak(pembeleşmiş,leziz,doyurucu meyveler), doğru erkeklerle eşleşmek (çalışkan, yanakları pembe,sağlıklı eşler seçmek), ve en önemliside pembe beyaz tenli,pembe yanaklı sağlıklı çocuklar dünyaya getirmekmiş.(O zamandan bu zamana biz kadınların öncelikleri pekte değişmiş görünmüyor ha ne dersiniz:)
Eh bu kadar nedende pembe rengi olumlu kategorisine almaya yeterde artar bile, yanılıyormuyum?
Gelelim erkeklere; Yine ilkel çağlarda erkeklerin öncelikli görevleri; gökyüzüne bakarak yön tayin etmek, avcılık(yine havada ve denizde) ve yine havaya bakarak tahminde bulunup,ısınma görevini gerçekleştirmekmiş. ( akılları o zamanlarda bile beş karış havadaymış farkettinizmi:)
Şaka biryana böylece denizin ve gökyüzünün renginide erkekler olumlamış ve sahiplenmiş.
İşte bilim adamları bize böyle bir açıklama getiriyor.Nasıl tatmin edici buldunuzmu? Şahsen ben pembe tutkuma bilimsel bir kılıf bulmaktan ötürü gayet mesudum, ya siz?
Araştırmalara göre; insanoğlunun bu renklere olan sempatisi tamamen içgüdüselmiş. Yani bir nevi ilkel dönem takıntısıda diyebiliriz:)
Şöyleki; İlk çağlarda kadınların öncelikli görevleri; meyve topalamak(pembeleşmiş,leziz,doyurucu meyveler), doğru erkeklerle eşleşmek (çalışkan, yanakları pembe,sağlıklı eşler seçmek), ve en önemliside pembe beyaz tenli,pembe yanaklı sağlıklı çocuklar dünyaya getirmekmiş.(O zamandan bu zamana biz kadınların öncelikleri pekte değişmiş görünmüyor ha ne dersiniz:)
Eh bu kadar nedende pembe rengi olumlu kategorisine almaya yeterde artar bile, yanılıyormuyum?
Gelelim erkeklere; Yine ilkel çağlarda erkeklerin öncelikli görevleri; gökyüzüne bakarak yön tayin etmek, avcılık(yine havada ve denizde) ve yine havaya bakarak tahminde bulunup,ısınma görevini gerçekleştirmekmiş. ( akılları o zamanlarda bile beş karış havadaymış farkettinizmi:)
Şaka biryana böylece denizin ve gökyüzünün renginide erkekler olumlamış ve sahiplenmiş.
İşte bilim adamları bize böyle bir açıklama getiriyor.Nasıl tatmin edici buldunuzmu? Şahsen ben pembe tutkuma bilimsel bir kılıf bulmaktan ötürü gayet mesudum, ya siz?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)